Yazmadığım, aklıma geldiği anda yazmadığım, her ana kızgınım. Düşünceler turşu değil ki kurduğumuz yerde durup bizi beklesinler. Bir an oradalar, sonra puf! İnsan aynı hatayı yapa yapa sonunda öğrenir sanıyorsun.
Sahte dünyalardan yıldım. Sürekli gülümseyen yüzler, hiç mi kötü gününüz yok? İyi ama kötü gün olmasa, iyi olduğunda gülümseyemez ki insan. Sıkıntıdan ta ortadan çatlarız. Hayat böyle bir şey değil. Bütün duygular tüm hisler bizim için; herkese her şeyi kucaklamasını söyleyip sonra kendiniz yalnızca bir tarafınızı mı göstereceksiniz? Bu tek yüzlülük, aslında bildiğiniz iki yüzlülük ve Türkçe çok güzel. Hepimizden güzel. Çünkü yalanı yok. Çünkü dil, iyisinden kötüsüne her şeyi içinde barındırır. Yaşayanların en canlısı ve en gerçeği. İşte bu yüzden güzel.
Marketlerde her şeyin “sözde doğalını” ararken seri üretim, tek tip insanlar olduk. Domatesin de yamuğunu kimse beğenmiyor. Tadı kokusu olanı değil rengi kırmızı ve hepsi aynı boy olandan alıyorsunuz. Hepimiz şekilci olduk çıktık. Hani nerde doğalımız? Domateste bile tek tip.
Bir noktada basitleştik. Tam olarak nerede bilmiyorum. Ama sanki dünya sürekli kayıyordu da bu defa fazlaca kaydı ekseninden. Yanlış yüzyıla doğmuşum, hay aksi! Döner mi başa? Eskiler moda olup duruyor ya en nihayetinde. Eski günler de moda olur mu? Yaşlanma belirtileri mi bunlar, tüm yaş alanlar bunu mu hissetti? Kuşak farkı dedikleri mi bu? Ama sanki bundan fazlası… Çağ atladık galiba. Atladık ama geriye düştük, hep ileri gidilecek değildi ya. Bazı şeylerde ileri gittiğimiz doğru, haddinden fazla. (Diyorum işte Türkçe çok güzel, siz de gelsenize!)
Ben ilkokuldayken duvarda bir pano asılıydı, aslında iki birinde mevsimler diğerinde İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ, Yakınçağ. Şimdilerde hala var mı? (Mevsimleri bence kaldırsınlar, yok artık dört mevsim.) Bu arada bitmedi mi yakın çağ? Yani yakındıysa şimdiye… (Özür)
Bir tane tarihçi hariç, bütün bu “çağlara isim verelim” olayının din adamlarınca ortaya atılması da son derece enteresan. Augustinus 354 yılında el atıyor bu olaya. İnsan demez mi daha ne yaşadınız da çağlara bölüyorsunuz diye? Ama adam sistematikmiş dünyanın yaratılışı 6 gün; günlerin her birini de 1000 yıl sayalım, 6 dönem olsun demiş. Sonrakiler öyle mi, ne başlangıcı belli ne de sonu. Hangi çağdayız şimdi, ben küçükken iletişim çağı demişlerdi bir ara. Daha fena yanılamazlardı herhalde? İnsanlık tarihinde daha fazla iletişilemeyen bir çağ oldu mu acaba? Mağara adamları bizden iyidir.
Düşünüyorum da o zamanlar organikmiş* doğalmış* domates sorunu da yoktu. (Tanrı domatesi ne zaman yarattı acaba?) Birçok sebze ve meyvenin önceki hallerinin sonrasına göre daha tatsız tuzsuz olduğunu biliyor muydunuz? Şimdi de herkes tatsız tuzsuz olduğundan bahsediyor domateslerin. Dedim işte size, geri gidiyoruz diye!
Bir de domatesin zehirli sanıldığı* yenmediği karanlık bir dönem var. Alın size karanlık çağ. İş din adamlarına kalınca çağları da ona göre bölmüşler. Her şey perspektiften ibaret. Bu işi bir diyetisyen yapsaydı, domatesin zehirli olmadığının anlaşıldığı anda çağ atlardık. Ateşin bulunuşunu pas geçememişler. Pişiremeseydik bugün insanlık yoktu, nasıl pas geçsinler. Bilinen ilk yiyecek olan ekmeğin, yapılışı bundan otuz bin yıl önce ve kesinlikle bir dönüm noktası olurdu. Çağları bir diyetisyen açıp kapasaydı kıyametin kopuş tarihini de tahmini olarak şimdiden söyleyebilirdi; kahvenin bitiminden hemen bir süre sonra. Kahve demişken keyifli bir pazartesi diliyorum. Çilek tadında bir hafta olsun!
Uzman Diyetisyen Ece ÇELİK ATALAY
*Organik ve doğal kelimelerini besinler için sıklıkla birbirinin yerine kullanıyoruz. Ancak bunlar birbirinden farklı anlamlara geliyor. Türk Gıda Kodeksine göre:
Organik Gıda: Organik üretim ve yetiştirme tekniği ile kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu kontrolünde üretilmiş, yetiştirilmiş, doğadan toplanmış, avlanmış, ambalajlanmış ve etiketlenmiş, ham, yarı mamul veya mamul haldeki sertifikalı gıda
Doğal ifadesinin kullanımı: “Doğal” terimi, tek bileşenden oluşan (katkı, aroma vb. dahil hiçbir ilave bileşen içermeyen) fiziksel, enzimatik veya mikrobiyolojik işlemler dışında herhangi bir işleme tabi tutulmamış, bitki, algler, mantar, hayvan, mikroorganizma veya mineral kaynaklı olan ve doğal yapısında önemli bir değişikliğe sebep olacak herhangi bir işlem uygulanmamış gıdaları tanımlamak için kullanılabilir.
*Hem bakır kaplar hem de domates bitkisinin köpek üzümü adı verilen çok zehirli bir bitkiye çok benzemesi nedeniyle domates zehirli sanılarak yenmemiş.
Köpek üzümü (itüzümü)
Bunları da okumak isteyebilirsiniz.