Dr. Diyetisyen Ece ÇELİK ATALAY Blog Değişen İklimde Değişen İhtiyaçlar: Sıcak Havalarda Beslenme ve Kalp Sağlığı

Değişen İklimde Değişen İhtiyaçlar: Sıcak Havalarda Beslenme ve Kalp Sağlığı

Değişen İklimde Değişen İhtiyaçlar: Sıcak Havalarda Beslenme ve Kalp Sağlığı

İnsanlar, konfor alanlarının ötesindeki fiziksel koşullara uyum sağlayabilen canlılar olsa da bu adaptasyonlar esas olarak metabolik ve davranışsal mekanizmalar yoluyla ortaya çıkar. Mevsimsel değişimler beslenme alışkanlıklarımız üzerinde etkilidir. Özellikle hava sıcaklıklarının artması, başta su ihtiyacının artması olmak üzere beslenmede çeşitli değişiklikleri beraberinde getirir. Yeterli sıvı alımı, içinde bulunulan her çevrede kritik önem taşır. “Dehidrasyon” olarak tanımlanan su kaybı, vücut ısısının düzenlenmesini tehlikeye atabilir, iştahı azaltabilir ve fiziksel iş kapasitesi ile motor-bilişsel fonksiyonları olumsuz etkileyerek performansta düşüşe neden olabilir.

Artan Sıcaklık ve Sağlık Riskleri

Aşırı sıcaklar, dünya genelinde yaz mevsiminin kalıcı bir özelliği haline gelmekte, çeşitli sağlık sorunlarına ve ölümlere neden olmaktadır. Ancak davranışsal stratejileri ve biyofiziksel çözümleri içeren uygun “ısı eylem planları” ile bu risklerin önüne geçilebilir. İklim değişikliği ilerledikçe sıcağa bağlı hastalık ve ölüm oranlarının da artacağı; daha yüksek küresel ısınma senaryolarıyla risklerin daha da büyüyeceği öngörülmektedir. Özellikle tropikal bölgelerde artan sıcaklıklar, insan fizyolojisinin ısıya tolerans sınırlarını düzenli olarak zorlamaya başlayabilir. Ayrıca iklim değişikliği, nüfus artışı, yaşlanma, kentleşme ve sosyoekonomik koşullar gibi faktörlerle etkileşerek sıcaklıkla ilişkili sağlık tehditlerini daha da ağırlaştırabilir.

Sıcaklıklar ve Değişen Beslenme Alışkanlıkları

İklim değişikliği, insan sağlığını tehdit eden aşırı sıcaklık dalgalanmalarının sıklığını ve şiddetini artırmaktadır. Bu sıcaklık dalgalarının sağlık üzerindeki etkileri yalnızca ısıya bağlı fizyolojik tepkilerle sınırlı kalmaz; aynı zamanda bireylerin beslenme alışkanlıklarını da değiştirebilir. 2018–2021 yılları arasında Kore Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Araştırması kapsamında toplanan 24 saatlik diyet kayıtlarının analiz edildiği bir çalışmada, soğuk hava koşullarının bireylerde enerji, protein, yağ, doymuş yağ ve sodyum alımını artırdığı gösterilmiştir. Buna karşın, sıcak hava dalgalarının diyet üzerindeki etkisi daha sınırlı olmakla birlikte, sıvı alımında artış ve iştah azalması gibi davranışsal değişikliklerle kendini gösterebilmektedir.

Araştırmalar, yaş, gelir düzeyi ve coğrafi konum gibi sosyoekonomik değişkenlerin sıcaklık ile beslenme davranışları arasındaki ilişkiyi önemli ölçüde etkileyebileceğini ortaya koymaktadır. Güney Çin’de yapılan bir çalışmada, düşük gelirli bireylerin sıcak havalarda daha fazla şekerli içecek tükettiği saptanmıştır. Pekin’de sıcaklık artışının genel gıda alımını azalttığı, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bazı araştırmalarda da benzer eğilimlerin gözlemlendiği bildirilmiştir. Buna karşın, bazı çalışmalar sıcaklığın gıda tüketimi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını öne sürmektedir. Bu çelişkili bulgular, konunun bağlamsal nitelikte olduğunu ve mevcut literatürün hâlâ sınırlı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, aşırı sıcaklık koşullarında yeterli ve dengeli beslenmenin sürdürülebilmesi, kişisel, kültürel ve çevresel faktörler dikkate alınarak geliştirilecek hedefe yönelik stratejileri gerektirmektedir.

İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri yalnızca bireysel beslenme alışkanlıklarıyla sınırlı değildir; aynı zamanda gıda ve su güvenliği gibi daha geniş halk sağlığı sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Aşırı sıcaklıklar, yalnızca sıcak çarpması gibi doğrudan fizyolojik etkiler yaratmakla kalmaz; aynı zamanda sel, kuraklık ve tarımsal verim kaybı gibi iklim kaynaklı olaylar aracılığıyla besin zincirini tehdit edebilir. Bu durum, özellikle kırılgan gruplar için beslenme yetersizlikleri riskini artırmakta, uzun vadede toplumların sağlık eşitsizliklerini derinleştirmektedir.

Aşırı Sıcaklar, Kalp Sağlığı ve Beslenme: Değişen İklimde Değişen Riskler

Kardiyovasküler hastalıklar, dünya genelinde en fazla ölüme yol açan hastalıklar arasında ilk sırada yer almaktadır. Son yıllarda iklim değişikliğinin etkisiyle daha sık ve şiddetli yaşanan sıcak hava dalgaları, özellikle kalp-damar hastalığı öyküsü bulunan bireyler açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Aşırı sıcaklıklara maruz kalmak; dehidrasyon, artmış metabolik yük, elektrolit dengesizlikleri, sistemik inflamatuar yanıt ve pıhtılaşma eğiliminde artış gibi fizyolojik stres mekanizmaları üzerinden kardiyovasküler sisteme ek yük bindirmekte ve mevcut hastalıkların alevlenmesine neden olabilmektedir. Bu etkiler özellikle yaşlılar, hipertansiyon veya kalp yetmezliği gibi kronik kalp rahatsızlığı olan bireyler için daha belirgindir. Epidemiyolojik çalışmalar, sıcak havaların iskemik kalp hastalığı, kalp yetmezliği, aritmi ve inme riskini artırabileceğini göstermektedir. Örneğin, 2022 yılında “Circulation” dergisinde yayımlanan kapsamlı bir analizde, beş kıtadaki 27 ülkeden, 567 şehirde 32 milyonu aşkın kardiyovasküler ölüm incelenmiştir. Bulgular, aşırı sıcak günlerin her 1000 kardiyovasküler ölüm için ortalama 2,2 ek ölümle ilişkili olduğunu, en fazla ölüm artışının ise kalp yetmezliği olan bireylerde gözlendiğini ortaya koymuştur. Tüm bu veriler, kardiyovasküler hastalıkların yönetiminde yalnızca farmakolojik tedavilerin değil, çevresel faktörlerin ve korunma stratejilerinin de dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Buna rağmen, iklim değişikliği ile sağlık arasındaki bağlara yönelik klinik rehberlerin eksikliği, özellikle kardiyologlar ve birinci basamak hekimleri için önemli bir boşluk yaratmaktadır. Bu bağlamda, sıcak hava dalgalarına karşı kırılgan bireylerin korunması için bireysel, toplumsal ve sistem düzeyinde çok katmanlı yaklaşımlar gereklidir. Beslenme, bu stratejilerin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Kalp sağlığını destekleyen bitki temelli beslenme modelleri ile Akdeniz diyeti, hipertansiyon, insülin direnci, abdominal obezite ve hiperlipidemi gibi kardiyometabolik risk faktörlerinin azaltılmasında etkili olabilir. Dolayısıyla, çevresel stres faktörlerine karşı direnç geliştirmek adına iklim-dostu ve kalp dostu beslenme alışkanlıklarının benimsenmesi, halk sağlığı perspektifiyle ele alınmalıdır.

Sıcak Havalarda Beslenme: Bireysel ve Toplumsal Düzeyde Öneriler

Aşırı sıcaklıklar, toplumun tüm kesimleri için potansiyel bir tehdit oluştururken, bazı gruplar fizyolojik yapıları veya sağlık durumları nedeniyle daha yüksek risk altındadır. Bu gruplar arasında yaşlı bireyler, kronik hastalığı olanlar, hamileler, açık alanda çalışanlar, düşük sosyoekonomik koşullarda yaşayanlar ve 6 aydan küçük bebekler yer alır. Bu bağlamda, sıcak hava koşullarına karşı yaşa ve sağlık durumuna göre özelleştirilmiş beslenme stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması büyük önem taşır.

Genel Beslenme Önerileri

Aşırı sıcak havalarda yeterli sıvı alımını sağlamak, sağlığın korunmasında temel bir önceliktir. Terleme yoluyla kaybedilen sıvılar su, maden suyu veya elektrolit içeriği dengeli içeceklerle yerine konmalıdır. Susama hissi vücudun geç bir uyarı mekanizmasıdır; bu nedenle su içmek için susamayı beklememek, düzenli aralıklarla su içmek önemlidir. Günlük sıvı alımının yeterli olup olmadığı, idrar renginin açık saman sarısı olmasıyla takip edilebilir. Koyu renkli idrar, yetersiz sıvı alımına işaret edebilir. Ayrıca baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi, ağız kuruluğu ve azalmış idrar çıkışı gibi dehidratasyon belirtileri göz önünde bulundurulmalıdır. Kafeinli ve alkollü içeceklerin idrar söktürücü etkisi nedeniyle tüketimi sınırlandırılmalı; taze meyve ve sebze tüketimi artırılmalıdır. Bu besinler hem sıvı hem de mikrobesin desteği sağladıkları için sıcak havalarda özel önem taşır. Aşırı yağlı, tuzlu ve işlenmiş gıdalardan kaçınılmalı; bu tür besinlerin sindirimi daha fazla metabolik yük oluşturabilir. Öğünler mümkünse günün serin saatlerine denk getirilmeli, özellikle yaşlı bireylerde sindirim sistemini zorlayabilecek büyük porsiyonlardan kaçınılmalıdır. Soğuk yemekler ve haşlama, buğulama gibi hafif pişirme yöntemleri tercih edilmeli; enerji ve sıvı gereksinimini birlikte karşılayabilecek yoğurt, ayran, komposto gibi besinler günlük diyete dâhil edilmelidir.

Bebekler: İlk 6 Ayda Sadece Anne Sütü: Aşırı sıcak dönemlerde en çok yanlış bilginin hedefi olan gruplardan biri de 6 aydan küçük bebeklerdir. Bu yaş grubunda yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklere ek su veya sıvı verilmesine gerek yoktur. Anne sütü, bebeğin hem enerji hem de sıvı gereksinimini karşılayacak niteliktedir. Buna rağmen, bazı toplumlarda sıcak havalarda bebeklere su verme alışkanlığı devam etmektedir. Bu tür uygulamalar, bilgi eksikliği, kültürel inançlar ve sağlık personelinin eğitim düzeyine bağlı olarak şekillenmektedir. Gereksiz sıvı takviyesi, özellikle yeni doğanlarda elektrolit dengesizliği ve beslenme bozukluklarına yol açabilir. Bu nedenle hem ebeveynlerin hem de sağlık çalışanlarının bilimsel verilerle donatılmış olması gerekmektedir.

Yaşlı Bireyler ve Kronik Hastalığı Olanlar: Yaş ilerledikçe susuzluk hissi azalır ve terleme mekanizması zayıflar, bu da sıvı kaybına bağlı sağlık sorunlarının görülme riskini artırır. Diyabet, hipertansiyon, kalp hastalıkları gibi kronik durumlara sahip bireylerde ise ter ve idrar yoluyla kaybedilen elektrolitlerin yerine konmaması, ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle yaşlı bireylerin, günde en az 8-10 bardak su içmeleri teşvik edilmelidir. Diüretik etkili ilaç kullananlar, hekim önerisiyle elektrolit dengesi açısından izlenmelidir.

Açık Alanda Çalışanlar: Tarım işçileri, inşaat çalışanları gibi açık alanda uzun süre kalan bireylerde, sıvı kaybı daha yüksektir. Bu grupta ter yoluyla kaybedilen sıvı ve sodyumun yerine konmaması, ısı bitkinliği veya sıcak çarpması riskini artırır. Bu nedenle saat başı 200–250 mL su içilmesi sağlanmalı, tuz ve su dengesini destekleyecek hafif tuzlu ayran veya maden suyu tercih edilmelidir.

Toplum Düzeyinde Atılması Gereken Adımlar

İklim değişikliğinin etkileriyle birlikte, sıcak hava dalgalarının sıklığının ve şiddetinin artması beklenmektedir. Bu nedenle, sağlık otoriteleri, yaş grubu ve fizyolojik durumlara özgü sıvı ve beslenme rehberleri geliştirmelidir. Eğitim kampanyaları, kadınlar, çocuklar, yaşlı bireyler ve kronik hastalığı olanlar gibi hassas gruplar arasında yaygın olan yanlış inançları düzeltmeyi ve bu grupların ihtiyaçlarına uygun kanıta dayalı beslenme yaklaşımlarını yaygınlaştırmayı hedeflemelidir. Sağlık çalışanlarına yönelik iklim-temelli sağlık eğitimi, uygulama rehberlerine entegre edilmelidir.

Dr. Öğretim Üyesi Ece ÇELİK ATALAY

İstanbul Aydın Üniversitesi

Sağlık Bilimleri Fakültesi

Beslenme ve Diyetetik Bölümü (İng)

Cevap Ver

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Yazılar

İrritabl (Huzursuz) Bağırsak Sendromu ve Beslenmeİrritabl (Huzursuz) Bağırsak Sendromu ve Beslenme

Bağırsaklarımız, vücudumuzun karmaşık ve önemli bir parçasıdır. Son çalışmalar bağırsak mikrobiyotasının insan sağlığı için ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Bağırsaklar, yiyeceklerin sindirilmesi, besinlerin emilimi ve atıkların uzaklaştırılması gibi önemli işlevleri

error: İçeriğimiz korunmaktadır.