Ağaçlar ve nafile çabaları… Asla gökyüzüne dokunamayacaklar ama yine de hiç pes etmeden göğe doğru yükseliyorlar, birbirlerinin önüne geçmeden üstelik*, hepsi yalnız kendiyle ilgili.
Ağaçlar hiç durmadan uzarken, ben yerimde sayıyorum. Yerimde mi sayıyorum? Etrafımdaki herkes ve her şey benimle gelirken, ilerlediğimi nasıl söyleyebilirim ki? İlerlemek için bir şeyleri geride bırakmak gerekir. Gerçekten öyle mi? Belki gerçekten uzaklaşmadan da bırakabilirim onları, düşüncemizde olmayan gerçekte var olur mu? Demiyor mu şair (ve daha birçok şey) “Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Her şey, ona nasıl baktığınıza bağlı.
Bir söz var (ilk duyduğumda mantıklı gelmişti ve aslında bir açıdan hala çok doğru ancak bugün bu yazıda bu söze katılmadığımı söyleyeceğim). Orijinali şöyle: “If you don’t like where you are, move. You are not a tree“. “Bulunduğun yeri beğenmiyorsan, hareket et. Bir ağaç değilsin.” Bence bunu söyleyen kişi, ağaçlar hakkında hiçbir şey bilmiyormuş. Çünkü ağaçlar hiç durmadan imkansız olana ilerler. Bu adanmışlık, keşke insanlara da bahşedilseydi. Öte yandan ağaçların bu çabası, bize hiç hareket etmeden (yani bir anlamda) ilerlenebileceğini gösteriyor. Sadece durarak da gidebiliriz.
Hatta bazen sadece durabilmek de bir başarıdır (ağaçlar gibi).
Hayat bazen öyle çok engel koyuyor ki önünüze, ilerlemenizi imkansız hale getiriyor. Bütün bu engellere rağmen ileri gidememiş olsanız da hala duruşunuzu koruyabiliyorsanız, hatta ve hatta yere düştüyseniz bile bence ilerlemiş sayabilirsiniz kendinizi. Çünkü ileriye düştünüz.Her şeye rağmen yine de büyüdünüz.
Fizik kurallarına göre, yükünüzü A noktasından B noktasına götüremediğinizde iş yapmış sayılmıyorsunuz. Fizik, o yükü yerden kaldırmış olmanızla ya da bunca zamandır taşıyor olmanızla ilgilenmiyor. Bana sorarsanız, bu da onun ayıbı. Büyük iş yaptınız. Bir yükü ne kadar uzun süre taşırsanız o kadar ağırlaşır çünkü. Eninde sonunda, her şey bakış açısıyla ilgili. Baktığınız pencere size güzel bir manzara sunmuyorsa, sizi mutlu etmiyorsa, amacınıza hizmet etmiyorsa yeni bir pencere açmalısınız. Geçtiğimiz yıl “akışına bırakın” demiştim. Bu yılın mesajı da bu “Bakış açınızı değiştirin.” Söylendiği kadar kolay değil, biliyorum. Klişe ancak bazen sadece bir adım geri gelip, büyük resme bakmak göremediklerini, görmemeye şartlandıklarını gösterebiliyor. 2019’a girerken “Bulaşık Yıkama Sanatı” başlıklı yazımda, yenilgilerin de birer kazanç olduğunu yazmışım. Bunu fark etmek ya da yeniden hatırlamak da bir pencere açıyor. 2022’de, kocaman aydınlık pencereler ve hedefinize giden tüm kapılar açılsın önünüzde! Not: Bu arada bu yazıyı hazırlarken gördüğüm üzere Almanların, ağaçların gökyüzüne ulaşamayacaklarını söyleyen bir sözleri varmış ancak ben o pencereden bakmak istemedim, yazımı baltalıyordu. ;) Çilek tadında bir yıl olsun, *taç utangaçlığıUzman Diyetisyen Ece ÇELİK ATALAY